Thursday, August 30, 2007

Genç Siviller'den Gül'e tavsiyeler

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=265516



Genç Siviller'den Gül'e tavsiyeler



Eğlenceli eylem ve protesto gündeme gelen 'Genç Siviller', Cumhurbaşkanı Gül'e tavsiyelerini açıkladılar. İşte Genç Sivillerin 'rahatsız' olmamak için Gül'e önerileri:

30 Ağustos 2007 13:15

Genç Siviller'den Gül'e tavsiyeler

Medeni İlişkiler

* Sezer'den farklı olarak; her kesimle konuşan medeni bir cumhurbaşkanı olun, insan olduğunuzu unutmayın, uzaylı gibi davranmayın, sarayda oturduğunuz için kendinizi feodal lord zannetmeyin.
* Eskisi gibi hep tebessüm etmeye devam edin. Televizyonlarda konuşurken insanların yüzüne basur sancıları çekiyormuş gibi bakmayın.
* Türkiye'den Yaşar Kemal, Sezai Karakoç, Fikret Başkaya'ya; Dünyadan da Chomsky, Cindy Sheenen gibi isimlere devlet nişanı verin.
* Gecikmeli de olsa Orhan Pamuk'u köşke çağırıp şerefine bir davet verin. Davete sadece yazarımızın kitaplarını okumuş protokol mensuplarını çağırın.
* Öğrencilerini düşüncelerinden dolayı atan, inançlarından dolayı kampusa sokmayan, öğretim üyeleri arasında cadı avı yapan, rektörleri ordu göreve pankartları altında yürüyen üniversitelerin hiçbir törenine katılmayın. Öğrencilerine saygılı, özgürlükçü üniversitelerin davetlerine iştirak edin.
* Süpermarket kuyruğunda beklemeyin, çünkü süpermarkete gitmeyin. Alışverişlerinizi Semt pazarından ve mahalle bakkalından yapın.

Çankaya Köşkü ve Resepsiyonlar

* En başta Çankaya Köşkü'nü köşe bucak üç su yapıp bir güzel temizletin.
* Sizden önce süregiten "Vatandaş köşkü doldurdu, halk Çankaya'ya giremedi" durumunu değiştirin ve Çankaya köşkünü halka açın. Milli Piyango idaresi tarafından kurayla belirlenen vatandaşları 15'er kişilik gruplar halinde haftanın son iş günü çaya davet edebilirsiniz.
* Empati kurabilmeleri için bir kereliğine mahsus olmak üzere eşinizle birlikte işi gücü bırakıp fazla mesai yaparak hangi erkek milletvekilinin eşinin başı açık olduğunu tespit edin ve kendilerine eşsiz davetiye gönderin.
* Mesai saatleri mefhumunu köşkten kaldırın. 17:30'dan sonra gelen evrakları da imzalayın, dışişleri bakanına bugün git yarın gel demeyin.
* Eşinizle beraber televizyon karşısına çakılıp Kanaltürk'teki sıkıcı tartışmaları izleyerek Cumhurbaşkanlığı mesainizi harcamayın. Zamanınız olursa tüm diğer normal vatandaşlar gibi Avrupa Yakası, Hatırla Sevgili gibi dizileri izleyebilirsiniz.
* Atatürk'ün Çankaya Köşkü müzesinde saklanan evraklarını açıklayın, Çankaya Köşkünün ev sahibesi sayılabilecek Latife Hanım'ı anma toplantısı düzenleyin, iade-i itibar edin.
* Çankaya köşkü bahçesinde "Anayasa Kitabı Fırlatma" antrenmanları yapın.

Demokratikleşme

* Çankaya Köşkü'nün kapısından ömrü hayatında herhangi bir darbe girişimi içinde bulunmuş, ucundan kenarından 4 darbeden herhangi birini desteklemiş kimseyi almayın. Bunun tespiti için Nazlı Ilıcak'a kapıda özel görev verin.
* Güzel ülkemizin insanlarına ilkokulda alıştırılan fişleme alışkanlığıyla mücadele edin. İster okuma fişi olsun, ister istihbarat fişi, isterse de satış fişi olsun her türlü fişi kaldırın.
* Adeta devlet bürokrasisinin torna tezgâhı gibi çalışan Milli Güvenlik Akademisi derhal kaldırın. Bunun yerine Çankaya köşkü içinde Demokrasi Okulu kurun, özellikle askeri ve adli bürokrasiye devam zorunluluğu getirin. Okulda cezalandırmalar da olsun. Örneğin; sivil iradenin iznini almadan açıklama yapan kuvvet komutanları tahtaya 1000 kere "Askerim, yerimi bilirim" yazsın.
* Derin Devleti derinlerde aramayın. Hemen yanı başınızda, telefonun ucunda ya da köşkün bahçesinde olabileceklerini aklınızdan çıkarmayın.
* 19 Mayıs ve 23 Nisan Stadyum törenlerine bir son verin. Artık sadece totaliter 3. dünya ülkelerinde kalmış bu törenlerden hem çocukları ve gençleri kurtarın, hem de tüm tören boyunca ayakta durmak zorunda olan kendinizi.
* Üniversitelerden atılmış öğrenciler ve öğretim görevlileri ile alternatif üniversite kurun.
* Sulukule'de yerlerinden edilen çingenelere, köşkün bahçesinde çadır kurdurun.

Laiklik

* Köşkte iyi günler yerine laik günler, iyi akşamlar yerine laik akşamlar deme adetini kaldırın, laiklik kelimesinin kullanımında tasarrufa gidin.
* Sezerlere kamusal alanlarını da alıp gitmelerini söyleyin.
* Kamusal olsun olmasın her türlü alanda Emel Sayın'ın "çile bülbülüm çile" şarkısına eşlik edin ve herkesle birlikte bağırarak "ALLAH" deyin.
* Ramazan Bayramları mesajlarımda Laiklik uyarısı yaparak kimsenin ağzının tadını kaçırmayın.
* Aşure Günü büyük bir kazan aşure yapıp, tüm komşu ülkelere dağıtın. Muharrem ayında köşkte alevi vatandaşlarımız için cem düzenleyin.
* Güneydoğuya gittiğinizde halkı selamlamak için birkaç kelime Kürtçe öğrenin.
* Noellerde, paskalyalarda Hıristiyan vatandaşlarımızın kiliselerdeki ayinlerine katılın.

Dış Politika

* Türkiye'yi Çankaya, Türkiye'nin komşularını da Keçiören, Mamak zanneden Cumhurbaşkanlarından biri olmayın.
* Konuk ülke devlet başkanlarının kabullerinde kendi ülkemin bakanlarını azarlamayın.
* BM tarafından çıkarılan evrensel insan hakları antlaşmalarını imzalamadan önce Doğu Perinçek ile istişare etme gereği duymayın.
* Filistinliler bu haldeyken İsrail'e gidip 'ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız' şarkıları söylemeyin.
* Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk karşılaşmanızda Bush'un yüzüne tükürün. İki ülke arasında kriz çıkmaması açısından hapşırma numarası yaparak bunu örtbas edin.
* Talabani ve Barzani'yi Ankara'ya çağırın, onlar için verdiğiniz davette Aynur Doğan ve Rojin şarkılar söylesin, Tatlıses lahmacunları yenilsin.
* İran'ı ziyaret ederseniz başörtüsü takma zorunluluğunu protesto için Hayrunisa Hanım başını açabilir.
* Felaket kötü giyinen Angela Merkel'e Nur Yerlitaş'ı gönderin, özellikle basenlerini eritebilmesi için Ender Saraç'ı tavsiye edin.
* Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olan Avrupalı liderlere mehter marşı cdleri gönderin.

Kadrolaşma

* Devlet kademelerine yapılacak bürokrat atamalarında gizli kasalarda saklanan dosyalar yerine yıldız haritalarına başvursanız bile daha isabetli karar vermiş olursunuz.
* YÖK'ü tasfiye etmesi için TMSF'ye görev verin. Kapatılana kadar Şerif Mardin'i YÖK başkanı yapabilir, YÖK üyeliklerine Murat Belge, Mehmet Altan, Ahmet İnsel, Hüseyin Hatemi gibi isimleri atayabilirsiniz.
* RTÜK başkanlığına Perihan Mağden'i , TRT Genel Müdürlüğüne de Armağan Çağlayan'ı getirin.
* Anayasa Mahkemesi başkanlığına Mustafa Erdoğan'ı atayın. Şanar Yurdatapan ve Abdurrahman Dilipak'ı da Anayasa Mahkemesi üyeliklerine getirin.



HABER7COM

Saturday, August 25, 2007

Yalan haberler darbeye zemin hazırladı

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=544849&keyfield=656D656B6C692068616B696D20616C626179



Yorum - Türk Ocakları Başkanı, 27 Mayıs darbesini Zaman için yazdı]

Yalan haberler darbeye zemin hazırladı




İnönü, her türlü imkânı seferber ederek ülkenin 1960'ın ortası gelmeden seçime gitmesini istiyordu. Oysa iktidar, seçimlerin normal zamanında yapılmasından yanaydı.



Tahkikat Komisyonu'nun kurulmasıyla başlayan dönemde CHP Genel Başkanı'nın çevresinden gelen telkinlerin, üniversitelerde yaşanan olayların etkisine girdiği, demokratik mücadele yöntemiyle sonuç almaktan ümidini kestiği, duyumlarını aldığı müdahale hazırlıklarının sonucunu beklemeye başladığı anlaşılıyor. 27 ve 28 Nisan'da İstanbul'da başlayan ve hemen Ankara'ya sıçrayan olaylarda polis ve gençler arasında yaşanan şiddete kan bulaştı. İki öğrenci öldü, birçokları yaralandı ve sıkıyönetim ilan edildi. Olaylar, takip eden günlerde Ankara Kızılay'da bulvarın birkaç yüz metrelik belirli bir alanında sistemli bir şekilde sürdürüldü. Bu gösteriler doğal olarak Cumhuriyet Halk Partisi'nin kontrolünde yapılıyordu. İsmet Paşa'nın haber verdiği tepki ve direnişin ana merkezleri olan İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetimin ilan edilmiş olması hiçbir şeyi değiştirmedi. Subaylar öğrencileri haklı bulduklarından önlemler konusunda fazla bir çaba gösterilmiyordu.

Bu arada fısıltı yoluyla yapılan propagandalar çok yoğun şekilde sürdürülüyordu. Yüzlerce öğrencinin katledildiği, cesetlerinin kıyma makinelerinde doğranıp atıldığı, iktidarın yandaşlarını silahlandırarak başta CHP yöneticileri olmak üzere muhaliflerin evlerinde katliam yapmaya hazırlandığı, Harp Okulu öğrencilerinin bir bahaneyle erken tatile çıkartılıp yolda tümüyle öldürülecekleri yaygın bir söylenti halinde ağızdan ağıza dolaşıyordu. Her şey sis perdesinin arkasında kaldığından insanlar bu iddiaların doğruluğuna inanabiliyorlardı. O kadar ki 27 Mayıs'tan sonra askerî yönetim, Et-Balık Kurumu'nda, Konya yolunda olduğundan şüphe etmediği cesetleri aramış, Devlet Başkanı Gürsel bu tarz iddiaların doğruluğundan kuşku duyulmamasını resmen söylerken Muhafız Alayı Komutanı ve MGK üyesi Albay Osman Köksal'ı "Osman yalan söylemez" cümlesiyle şahit yapmıştı. Ancak bütün bu iddiaların Göbbels'in tekniğine taş çıkartacak bir propaganda yöntemi ve malzemesi olduğunun kısa zamanda anlaşılmış olması bile yanılmış olduklarını itiraf etmelerine yeterli olmadı.

İktidar tehlikenin varlığını yakından hissediyor, büyük tedirginlik duyuyor, birçok ihbarlar alıyor; ancak bir askerî müdahaleye ihtimal vermiyordu. Orduda yaygın bir huzursuzluk olsa bile, üst düzeydeki komutanların bağlılığından emindi. Bayar'la Menderes, başta Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, Sıkıyönetim Komutanları Özdilek ve Argüç, Muhafız Alayı Komutanı Köksal, Harp Okulu Komutanı Ulay olmak üzere tanıyıp bildikleri subaylar kanalıyla komite kademesinin ve kritik birliklerin kontrolleri altında olduğunu sanıyorlar, endişe duyacakları bir problem yaşanmayacağına inanıyorlardı. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Cemal Gürsel'in, görevinden izinli olarak ayrılırken Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes'e sunduğu mektup Bakan ile Menderes arasında sır olarak saklanıyor, Bayar'a ve hükümet üyelerine duyurulmuyordu. Oysa Gürsel mektubunda ilginç öneriler yapıyor, bütün kötülüklerin Bayar'dan kaynaklandığını ileri sürüyor, onun derhal değiştirilip yerine Menderes'in geçmesi halinde ortamın düzeleceğini söylüyordu. Bu mektup saklı tutulduğu gibi 21 Mayıs'ta Harp Okulu öğrencilerinin Kızılay'da yaptıkları yürüyüşün anlamı da doğru algılanmadı.

"Gerdeğe hazIrlanan İhtİyar lİder"

DP grubunda bazı milletvekilleri durumun ciddiyetinin farkındaydılar, endişeliydiler. Ortamı normalleştirmek, gerilimi düşürmek amacıyla teklifler yapıyorlar, görüşler öne sürüyorlardı. Başbakan Menderes bunları dikkatle dinliyor, gerekirse istifa etmesi dahil yeni düzenlemelere hazır olduğunu söylüyor; ancak somut bir adım atmaya cesaret edemiyordu. Çünkü Cumhurbaşkanı Bayar, "Kritik durumdayız, bu devrede hükümet değişikliğine gitmek içeride ve dışarıda fena tesir yapar" diyerek bu yöndeki girişimleri frenliyordu. Menderes 26 Mayıs'ta sinirli ve gergin gittiği Eskişehir'de Tahkikat Komisyonu'nun görevini tamamladığını, sonbaharda seçim yapılacağını açıkladı; ancak artık çok geçti. Askerî müdahalenin çarkları çoktan dönmeye başlamıştı. 27 Mayıs sabaha karşı Ankara'da harekete geçirilen birkaç birlik ile Harp Okulu Öğrenci Alayı belirlenen stratejik yerleri süratle kontrol altına aldı. İstanbul'da da buna paralel operasyonlar yapıldı. Gün ışırken Ankara ve İstanbul radyolarından okunan ihtilal bildirileri on yıllık DP iktidarının devrildiğini, silahlı kuvvetlerin yönetime el koyduğunu, Türkiye'ye ve dünyaya ilân ediyordu. Bayar, Çankaya Köşkü'nde, Menderes Kütahya yolunda yakalanıp Harp Okulu'na getirildiler. Başta bakanlar ve milletvekilleri olmak üzere, ihtilalin önemli isimleri, bürokratlar ve yöneticiler evlerinden alınarak aynı yerde toplandılar. Cemal Gürsel'e harekât İzmir'deki evinde 27 Mayıs sabahı duyuruldu. Buraya emekli olma kararıyla gelmiş olan Gürsel, Millî Birlik Komitesi adı verilen ihtilal yönetiminin başına geçmek üzere özel bir uçakla Ankara'ya getirildi.

MBK yönetime el koymuş; ancak nasıl bir yol izleyeceğini belirlememişti. Bu hususta üniversite hocalarına çok güveniyorlardı. Oysa MBK içindeki hakim eğilim farklıydı. DP'nin önde gelen ve olayların sorumlusu sayılan belirli sayıdaki yöneticilerini yurtdışına çıkarmak, kalanlarla ilgili yasal bir işlem başlatmamak ve hayatı bir an önce normalleştirmek istiyorlardı. Üniversite hocalarının tavsiye olmanın ötesinde ileriye dönük bir nevi tehdit taşıyan telkinleri sonucu "topyekün suçlu" sayılan DP'lileri yargılamak üzere "Yüksek Adalet Divanı" adı verilen özel bir mahkeme ile ön soruşturma yapmak, belgeler toplamak, ifadeler almak, mahkemeye sunulacak hazırlık dosyalarını hazırlamak amacıyla "Yüksek Soruşturma Kurulu" kuruldu. Bu sırada komite içinde nasıl hareket edeceklerine ilişkin tartışmalar çıkıyor, iç huzursuzluk artıyordu. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, DP iktidarının devrilmesiyle hareketin amacına ulaştığına inanıyor ve yönetimin bir an önce sivillere devredilmesini istiyordu. Devrilen iktidar mensupları için başlatılan yargı süreci kendi yönünde sürdürülürken, siyasî hayat normalleştirilmeli, seçimlere gidilmeliydi. CHP Genel Merkezi ile 27 Mayıs'tan önce de yakın temas halinde oldukları bir süre sonra açığa çıkacak olan MBK'nın bazı üyeleri, yapılan tartışmaları, ileriye dönük kararları, tasarımları İsmet Paşa'ya anı anına aktarıyorlar, onun komite içinde sözcülüğünü yapıyorlardı. Orgeneral Gürsel, İnönü ile haziran ayında yaptığı görüşmeyi arkadaşlarına anlatırken şöyle diyordu: "İhtiyar lider, gerdeğe girmeye hazırlanan bir delikanlı kadar iktidar için arzulu ve telaşlı görünüyor."

Aynı görüşmeden İsmet Paşa'nın izlenimi farklıydı: "Bunlar kolay kolay seçim yapmaya niyetli değiller. Çetin bir mücadeleye hazırlanmalıyız." İsmet Paşa'nın "çetin mücadele"ye karar verdiğinde nasıl sonuç aldığı 27 Mayıs sabahı görülmüştü. Benzer bir süreç MBK içinde yaşandı. CHP yönetimiyle yakın ilişki içerisinde olan bir kısım komite üyeleri, 13 Kasım'da "iç darbe" yaptılar. MBK'nın yönetimi CHP'ye teslim etmesine rıza göstermeyen taraflı ve ayrımcı uygulamaların toplumsal barışı engellediğini, partizanlıktan kaçınılmasını isteyen 14 üyesi bir gece operasyonuyla toplanıp yurtdışına sürgüne gönderildiler. İnönü "çetin mücadele"sinin sonucunu bir kere daha almış, komiteyi dikensiz bir gül bahçesi haline getiren düzenlemeleri sağlamış, durumu kontrolü altına almıştı. Sanıklar kafileler halinde yargılamanın yapılacağı Yassıada'ya nakledildiler. Gerek bu esnada ve gerekse duruşmaların ilk aylarında eski iktidar mensuplarına çok ağır muameleler yapıldı. Başta Ada Komutanı Alb. Tarık Güryay olmak üzere burası için özel seçilen bir kısım görevliler savaş esirlerine dahi reva görülmeyecek eziyet yapmaktan adeta marazî bir haz duyuyorlardı. Menderes aylarca maruz kaldığı bu ağır muameleler sonucunda çok belirgin şekilde ezilmiş, psikolojik olarak tükenmişti. Duruşmalarında herkesin şahit olduğu bu hüzün verici görüntü vicdan sahibi herkesi etkiliyordu.

Darbeler demokratİk omurgayI yerle bİr ettİ

Salim Başol'un yönettiği duruşmalar 13 Ekim 1960'ta başladı, 15 Eylül 1961'de sona erdi. Yassıada Mahkemesi, iddia makamından duruşmaların sanık ve tanık ifadelerinden savunmaya tanınan imkânlara kadar hukukî dikkat ve anlayışın, adil yargılama ilkelerine özen gösterilmediği, suçluluklarına çok önceden hükmedilmiş insanlarla ilgili hükümlerin açıklanma vesilesi yapıldığı özel bir mahkemedir. İdamına hükmedilen Hasan Polatkan'ın sözlü savunma yapmasına imkân verilmemesi, mahkemenin bu özelliğinin açık belgesidir. Sonuçta 15 sanığa idam, 31 kişi için müebbet hapis cezası verildi. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın cezaları onaylandı ve infaz edildi.

27 Mayıs nedir; hükümet darbesi midir, askerî müdahale midir, ak devrim midir? Olayın niteliğini ve anlamını belirleyecek bu tarz sorular ilk günlerin heyecanı ile bir süre hararetle tartışıldıktan sonra çoktandır düşünme gündemimizin dışında kaldı. Ancak hangi açıdan ve ne tarzda değerlendirilirse değerlendirilsin 27 Mayıs olayı tarihimizin en ciddi kırılma noktalarından biridir. 14 Mayıs'ta iktidar imkânlarını kaybeden geleneksel merkez, askerî ve sivil bürokrasi, on yıl aradan sonra bu konumunu müdahale yoluyla yeniden elde etti. Bu sonuç ülkemizde sandıktan çıkan tablo ne olursa olsun, sırf buna dayalı bir iktidarın her şeye muktedir olmadığını, yönetebilmek için başka faktörlere ihtiyaç bulunduğunu net biçimde ortaya koymuş oldu.

İkinci Meşrutiyet ile birlikte siyasetin içinde yer alan ve doğrudan etkili olan asker, Atatürk'ün engin ferasetiyle aslî görevine dönmüş, kışlasına girmişti. 27 Mayıs, askerin Cumhuriyet döneminde kışlasından ilk çıkış harekâtıdır. Sivil kesimlerin ülkeyi yönetemediği, gerekli beceriye sahip bulunmadığı inancıyla yeniden siyasi alana girme ihtiyacı duyan asker, kendine biçtiği misyonunu benimsediğinden kışlasına dönmekte çok zorlandı. Nitekim 27 Mayıs'tan sonra Türkiye'de 22 Şubat, 21 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi amacına ulaşan veya ulaşmayan, hatta bir kısmı kamuoyunun bilgisi dışında kalan seri halinde sarsıntılar, artçı depremler, müdahaleler yaşandı. Bütün bu girişimler amacına ulaşsa da ulaşmasa da, sonuçta her safhada demokrasimiz ciddi şekilde zedelendi. Halkın tercih ve iradesinin üzerinde başka etkenlerin, faktörlerin varlığı demokratik düzenin işleyişine ilişkin haklı kuşkular doğurdu. Müdahalelerin her biri yönetim kademelerinde ve siyasi kadrolarda toplu tasfiyelere yol açtığından, demokrasilerin aslî unsurlarının başında gelen siyasî partilerde siyasal ve kurumsal gelenek, kadro silsilesi oluşmadı; tarih, tefekkür ve ideolojik ortamdan, derinlikten mahrum bırakılan siyasi kuruluşlar bu tablonun bir sonucu olarak siyasi hayatın kendi kuralları içerisinde maya tutmasına, demokratik omurgayı oluşturmasına doğal olarak fazla katkı sağlayamıyorlar.

27 Mayıs sabahı ülkede kardeş kavgasını önlemek amacıyla idareye el konulduğunu açıklayan askerî yönetimin uygulamaları ne yazık ki farklı oldu. Toplumun bir kısmı sokakları ve meydanları doldurarak sevinç gösterileri yaptı. Ancak sayı bakımından en az bunlar kadar kalabalık olan diğer bir kesim derin bir korku ve endişe içinde içine kapandı. Basının sorumsuz ve şuursuz bir şekilde öncülük ettiği "düşükler, kuyruklar" gibi hakaret içeren sözcükler, suçlamalar uzun süre havada uçuşup durdu. Yassıada Mahkemesi'nin kararları toplumun büyük çoğunluğu tarafından hukuki, vicdani ve haklı bulunmadı. Bir süre sonra baskı ortamı ortadan kalkınca Menderes'in naaşının halkın geniş katılımıyla, büyük bir sevgi ve saygı halesiyle Topkapı'daki anıt mezarına nakledilmesi, Celal Bayar'ın Yassıada kararlarından 21 yıl sonra vefatında cenazesinin çok anlamlı bir görüntüyle komutanlarımızın elleri üzerinde yükseltilmesi bu kararlara karşı millet vicdanında oluşan ve nesiller boyu süreceği anlaşılan ıstırabın, tepkinin, tel'inin ibret verici görüntüleriydi. (BİTTİ)

Wednesday, August 15, 2007